Monday, August 19, 2013

Karar Alma Süreçlerinde Katılımcılık ve Oydaşma – Giriş




Bu yazı dizisinde, beraber çalışan, birbirini ikna etmeyi ve kolektif olarak uygulanacak kararlar almayı hedefleyen, yani bir takım oluşturan gruplardan bahsediyor, karar alma süreçlerinde katılımcılık ve oydaşma sağlamanın çeşitli yöntemlerine değiniyoruz. Dolayısıyla, burada yazacaklarımız açısından, grubun takım ruhuna ve yoldaşlaşmaya mesafesinin belirleyici önemi var.
Eskişehir'de düzenlenen park forumu


Katılımcılık

Kapitalizmin krizi karşısında, ABD'de Wall Street'i İşgal Et! hareketi ve Avrupa'da Troyka (IMF, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası “üçlüsü”) karşıtı mücadele ile karakterize edebileceğimiz, ancak çeşitli seviyelerde tüm dünyadaki kitlesel ayaklanmalarda gözlemlenebilecek ilginç bir olgu karşımıza çıkıyor. “Yöneten”in kim ve nerede olduğunun bilincine sahip, burjuva iktidarının meşruluğunu kabul etmeyen geniş bir kitle hareketi ile karşı karşıyayız.

Karar alma süreçlerine katılmaya talip, hevesli ve kararlı kitleler, milyonlarla ifade edilen sayılarla sokaklara dökülüyorlar. Yazı dizimizin problematiği tam da bununla ilgili: Bu eylemcileri nasıl içerebiliriz?


Oydaşma

Oydaşma, İngilizce'de consensus, eski Türkçe'de mutabakat olarak geçiyor. Aynı anlama gelmek üzere oy birliği ve fikir birliği de kullanılıyor. Bunların hiçbirine itirazımız yok. Biz oydaşma sözcüğünü seçiyoruz çünkü bir süreç içerisinde kişilerin ortaklaştıkları bir fikri inşa etmesi anlamını daha güçlü olarak verdiği kanısındayız.

Oydaşmanın yararlarını savunmakla sözü uzatmayalım. Ancak, oydaşma talep edildiğinde bu talepte bulunanları “gerçekçiliğe” davet eden, bu çabanın yaratacağı zaman ve enerji israfına işaret edip ve verimlilik vurgusu yapan okuyucularımız kısa bir açıklamayı hak ediyorlar.1

Malesef, hayal olmadan eylem olmuyor.

Sorun, oydaşmanın kendisiyle ilgili bir peşin hükümde gizli. Oydaşmanın kendiliğinden oluşmasını bekleyen bir gruptaysanız ve saçınızı başınızı yoluyorsanız, kesinlikle haklısınız.

Bir konuyu tartışan kişiler, kendiliklerinden oydaşmaya varmazlar. Oydaşma, inşa edilmelidir.
İstanbul Adalar'da yapılan forum

Temel tezimiz şu: Bir milyon kişinin oydaşmaya varmasının imkansızlığını “hatırlatıp” bunu bahane ederek 30 kişinin oydaşmaya çalışmasının gereksiz olduğunu öne süren argümanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Gerçek, doğrudan, katılımcı demokrasi için, onu inşa etmeye emek vermek gerekiyor. Hayal olmadan eylem olmadığı gibi, aşçı olmadan da börek yenemiyor.

Son söylediklerimizden de anlaşılabileceği üzere, “grup” veya “takım” dediğimizde, büyük ölçüde, bir toplumsal hareketi, bir şeyleri değiştirmek için bir araya gelmiş insanları kast ediyor olacağız.


Üst problematik: %99'dan Yönetici Sınıf Yaratmak


Tüm eylemcilerin karar alma süreçlerine aktif dahil oldukları ve herkesin içine sinen kararlar almanın amaçlandığı bir “hayal”den bahsediyoruz. Bu hayalin güzelliği ve önemi hakkında konuşulacak pek bir şey yok. Mesele, bu hayalin belirsiz bir geleceğe ertelenemeyecek bir husus olduğunu fark etmekte.

Haluk Yurtsever'in özetlediği gibi, “İnsanın, kendi yaşamını, geleceğini eline almak, karar veren, yapan bir özne olmak, özgürlüğe ulaşmak için yürüttüğü bir kolektif etkinliğin, hangi nedenlerle olursa olsun, var olan eşitsizlikleri, öncü-artçı, yöneten-yönetilen, karar veren-uygulayan ilişkilerini yeniden üretmesi bir yanıyla zorunluluksa, öteki yanıyla ciddi bir problemdir.”2

Bu yazı dizisinin üst problematiği, yani bizi bu konuyu düşünmeye iten mesele, %99'dan yönetici sınıf yaratmak meselesidir.3


Hazır reçete yok !

Yazı dizisinin çapını belirleyen çok önemli bir uyarıda bulunalım. Toplumsal kurtuluş bir karton maket değil ve biz de bunun farkındayız. Hazır reçetelerle dünyayı kurtaracak değiliz – hele ki sadece yönteme ve araçlara dair doğru tercihler yaptık diye. Bunu biraz açalım.

Katılımcılıkla ilgili benimseyebileceğimiz tüm ilkeler, aynı zamanda, tartışmalarla pek de ilgilenmemiş birçok kişiye süreci bloke etme imkanı verir. Benzer şekilde, oydaşma ilkesi de özünde muhafazakar bir ilkedir.

Aklınıza çok iyi bir fikir geliyor. Etrafınızdakilere anlatıyorsunuz. Uzun uğraşlar sonunda birçok insanı ikna ediyordunuz. Ama örgütünüz %80 (veya daha fazla) bir oydaşma şartı koymuş ve grubunuzda bu ilerici fikir işine gelmeyen bir azınlık var. Bu durumda, oydaşma dediğimiz, statükonun korunmasına yarıyor. Üstelik bu örnek hiç de marjinal değil: “Yeni”, tanımı gereği, herkesin içine sinmeyendir.
15 Mayıs hareketinin kitlesel forumu, İspanya.

Uzun lafın kısası, siyaset tüm formalizmlerden önce geliyor. Bunu ne kadar tekrar etsek azdır: Verili koşulların siyasi analizi, bu koşullardan önce yazılmış tüm kağıtlardan daha değerli. Bundan, hukukun önemsiz olduğu anlamı çıkmaz. Zira bu dediğimiz bizim isteğimiz falan değil, hayat zaten böyle işliyor: Devlet dairesinde sizden sonra gelen yaşlı teyzeye sıranızı verdiğinizde de, derneğinizin birçok üyesi gözaltında veya tutuklu olduğu için yeter sayıyı tutturmamanıza rağmen kararlar aldığınızda da, gerçek dünya kuralların ötesine geçiyor.

Eğer aktif olduğunuz hareket/dernek/parti/platform içinde, şu veya bu sebeple bir arada çalışmak istemeyen, birbirinden nefret eden kişiler varsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Ancak çoğunlukla görece küçük sorunları yönetecek araçlardan yoksun olduğumuz için sorunu kendimiz büyütürüz. Sivrisinek de küçüktür, kanser vb. birçok hastalığa göre de önemsizdir. Ama odanızdaki bir sivrisinek gecenin ortasında size saatler kaybettirebileceği gibi, tüm keyfinizin canına okuyabilir de.

Bu yazı dizisinde, sivrisinek türünden, yani basit (ama kolay değil) modern araçlarla çözülebilecek sorunlara odaklanıyor,


başlıklarını tartışıyoruz. Madem ki örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez, umuyoruz ki örgütlenmek isteyenlere az da olsa bir katkımız olur.


Beşiktaş Abbasağa Parkı Forumu, İstanbul.


1 Öncelikle, bazı konular gerçekten de daha çok zaman ayrılmasını gerektiriyorlar: Bir yasayı birkaç saatte çıkaran bir parlamentoya sahip bir ülkede yaşıyoruz. Bu yasaların büyük çoğunun hiç kabul edilmemeleri kabul edilmelerinden iyidir. Verimlilik illa ki olumlu bir anlama gelmiyor. Ama bizim konumuz bu değil.

2 Haluk Yurtsever, Özgürlük ve Örgütlülük, Yordam Kitap, 2007. sayfa 139


3 Ali İleri, bu konuyu marksist teori açısından incelediği “İktidar Yürüyüşünde Zorunlu Bir Adım: Kültürleşme” başlıklı makalesinde “Yönetmek kendinden menkul bir yetenek değil; işçi sınıfı yönetme gücünü, toplumsal devrimin komünizme geçiş süreci boyunca ilerlemesinin de bir güvencesi olacak kurucu etkinliğinden, yaşamı dünyayı yorumladığı biçimde yeniden üretebilme yetkinliğinden alır. İşçi sınıfı bu niteliği kapitalist toplumun bağrında bilinçli bir “çıraklığı” da içeren ama salt bununla yetinmeyen, iktidar için verdiği mücadelede fiili öncüllere dayalı somut tasarılarıyla yeni toplumu şimdiden görünür kılan bir programı uygulayarak kazanabilir.” diyor. Yaşayan Marksizm, sayı 2, sayfa 126. 

No comments:

Post a Comment