Friday, September 28, 2012

Rio Yeryüzü Zirvesi: Trajedi, Maskaralık ve Gırgır


Mart 2011'de Guardian'a Rio+20 zirvesinin hazırlık toplantıları hakkında yazan ETC Group'tan Jim Thomas'a göre; “Yeryüzünü kurtaracak bir plan yapmak bir yana, zirveden çıkabilecek şey olsa olsa canlı dünyayı bankerlerin ve mühendislerin dalaverelerine teslim edecek bir anlaşma olabilir. Kuzey ülkeleriyle güney ülkeleri arasındaki gerilim hali hazırda artıyor … ve 'yeşil ekonomi'nin ya greenwash (yeşil yıkama1) ekonomisini ya da eski dostumuz 'açgözlülük' ekonomisini2 getireceğine dair şüpheler tırmanıyor.”

Bu yazı, Anne Petermann'ın Eylül 2012'de Z Magazine'de yayınlanan “Rio Earth Summit: Tragedy, Farce and Distraction” başlıklı makalesinin çevirisidir. Global Justice Ecology Project'in yetkili müdürü olan Anne Petermann ayrıca Durban Group for Climate Change ve Climate Justice Now! hareketlerinin kurucuları arasındadır.


12 Haziran'da, tarihi “Rio Yeryüzü Zirvesi”nin 20. yıldönümünde, BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Rio+20) için Rio de Janeiro'ya uçarken, Financial Times'ta “Suudi Arabistan Daha Fazla Randıman için Sıkıştırınca OPEC'te Restleşme Ufukta” başlıklı bir makale okudum. Makale, Suudi Arabistan'ın OPEC'e (Organization of the Petroleum Exporting Countries – Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), “yüksek petrol fiyatlarının küresel ekonomi üzerindeki etkisini hafifletmek” için petrol randımanlarını arttırmaları ve varil fiyatını 100 doların altında tutmaları için baskı yaptığını anlatıyordu.

Makale, küresel ekonominin sağlığını güvence altına almak için petrol üretiminin arttırılması gerektiğini belirtiyordu. Bildiğimiz üzere bu, iklim krizini daha da kötüleştirecek. Böylece makalenin paketleyip bize sunduğu mesaj, küresel ekonominin ancak gezegenin yaşam destek sistemlerini yok ederek serpileceğiydi.

Rio Yeryüzü Zirvesi'nde de, Mayıs 2010'daki ilk hazırlık toplantısından beri müzakereleri kutuplaştıran ve paralize eden sözde “yeşil ekonomi” tekliflerinin altındaki mantık da buydu. 

Rio+20 zirvesinde, sanayileşmiş ülkeler ve çokuluslu şirketler, IMF ve Dünya Bankası'nın da eşliğinde, yeşil ekonominin geliştirilmesini şiddetle talep ettiler – yani, küresel kapitalizm sebebiyle oluşan ekolojik yıkımın bizzat kendisini kullanarak “çevresel hizmetler”i alınıp satılabilir metalara çevirmeyi ve böylece yeni pazarlar yaratmayı. Bu yeni pazarlar, küresel ekonomiye dayanak olarak, eski tas eski hamamın yeşil-yıkanmış bir versiyonunu sağlayacaklar.

El değmemiş doğal ekosistemlerin sağladığı “çevresel hizmetler”e (bunların içinde karbon depolama, hava ve suyun saflaştırılması, biyoçeşitliliğin korunması da var) pazarda bir parasal değer verilecek, böylece bunlar satın alınabilecek ve güya korunacak. Halbuki gerçekte bu, şirketlerin bir bölgedeki ekosistemleri yok edip başka bölgelerdeki denk ekosistemlerin korunmasını satın almalarına izin verecek.

Bu şemanın diğer bariz yan etkisi ise, “çevresel hizmetler”e ekonomik bir değer verildiğinde, bu hizmetleri sağlayan ekosistemler nadirleştikçe fiyatlarının artması ve yatırımcılarının kâr edecek olması. Küresel ekonomi doğal kaynakları sermayeye (yani ormanları kağıda) dönüştürmek üzerine kurulu olduğundan, nadirlik garanti altına alınacak. Dahası bu şema, ancak bu hizmetleri sağlayan ekosistemler özelleştirilirse çalışacaktır.

Böylece yeşil ekonomi, gezegenin son el değmemiş ekosistemlerinin (ormanların, sulak arazilerin, çayırların vb.) özelleştirilmesini ivmelendirecek zemini hazırlıyor ve bu topraklara bağımlı olan ve geleneksel olarak onları korumuş olan toplulukları da devre dışı bırakıp tahliye ediyor. Tıpkı spekülatif ve yağmacı ipotek (mortgage) şemasının sebep olduğu el konmalar ve kriz gibi, bu yeşil ekonomi de küresel bir el koymaya (toplulukların ve halkların, yani doğa üzerindeki özelleştirmenin ve spekülatif ticaretin mağdurlarının, kitlesel olarak yerlerinden edilmelerine) yol açacak.

BM Rio+20 konferasının salonlarında yeşil ekonominin ihtilaflı doğası sebebiyle çok az anlaşmaya varılabildi. Kuzey-Güney ayrımında şemanın bariz eşitsizliğinin yanı sıra; patlayan ekonomilere sahip Çin gibi ülkeler, karbon vergisi gibi önlemlere bunların ticarete engel olacağını düşünerek karşı çıktılar.


Yeşil Ekonomi = Ticaretin Serbestleşmesi

Forbes Magazine'de 22 Haziran'da yayınlanan bir makale şöyle diyor: “Sürdürülebilir kalkınma politikası tartışmalarındaki ilginç gelişmelerden biri de, uluslararası ticaret politikasının rolündeki değişim oldu. 1999 Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bakanlar toplantısındaki ayaklanmalardan bugüne çok yol katettik. Şimdi Rio+20'de anlaşmaya varılan metinde … uluslararası ticaret, sürdürülebilir bir geleceği 'yaşama geçirmenin araçlarından biri' olarak görülüyor. Hükümetlerimiz ticaretin önemi konusunda oldukça netler: 'Yeniden teyid ediyoruz ki uluslararası ticaret, kalkınmanın ve sürdürülen ekonomik büyümenin bir motorudur. Ayrıca yeniden teyid ediyoruz ki evrensel, kurallı, açık, ayrımcı-olmayan ve adil bir çokyanlı ticaret sistemiyle beraber ticaretin serbestleşmesinin oynayacakları rol, dünya genelinde ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı canlandıracaktır ve böylece de kalkınmanın tüm evrelerindeki ülkelere yararı dokunacak ve onları sürdürülebilir kalkınma yolunda ilerletecektir.'”

Ticaretin serbestleşmesinin ve sürdürülen ekonomik büyümenin sürdürülebilir kalkınmanın lokomotifi olduğuna dair bu vurgu, Rio+20'nin yerel halklar, sivil toplum kuruluşları, çiftçiler ve diğer etki grupları tarafından neredeyse evrensel olarak suçlanmasının ana sebebiydi.

George Monbiot Guardian'da çıktıları şöyle bildirdi: “... [çıktılar] bizi hiçbir yere götürmüyorlar … deklarasyon, maaş günündeki kredi reklamı kadar anlamsız yavanlıklarla dolu. Burada üzerinde çalışılabilecek hiçbir şey yok. Ne bir program, ne bir aciliyet hissi, ne de önceki gevşek deklarasyonlarda anlaşmaya varılmış yetersiz ölçütlerin ötesine geçmek için bir çağrı. Görünen o ki 190 hükümet, özünde, çokyanlılığı boşvermiş, dünyayı boşvermiş, bizi boşvermiş durumda.”

İngiltere'nin “yeşil şirketler” internet sayfası BusinessGreen daha iyimserdi. 25 Haziran'da, Rio+20 ekonomik ve çevresel değişimleri tek başına silip süpüremeyecek olsa da, yeşil büyüme gündeminde bir dönüm noktası olabileceğini bildirdiler. Sürdürülebilirlik ve iklim değişimi için küresel başoyunculardan PricewaterhouseCoopers'tan Malcolm Preston, zirvede “BM liderlerinin yeşil ekonominin inşası için sorumluluk asasını iş dünyasına devrettiğini” söyledi.

Sorumluluğun hükümetten sanayiye geçişi, Rio'da, resmi müzakerelerin dışındaki, sanayi sponsorluğunda yapılan etkinliklerde kolaylıkla görülüyordu. Bu etkinliklerin odağında, ikiyönlü yerel yönetim anlaşmaları ile yeşil ekonomi ve diğer “yeşil” ticari şemalar üzerine “kamu-özel ortaklıkları” kurulması vardı.

Avoided Deforestation Partners'ın3 evsahipliği yaptığı böyle bir etkinlikte, içinde Coca Cola ve Unilever'in yöneticilerinin de, Galler Prensi, Dr. Jane Goodall, ABD İklim Değişimi Delegesi, Jonathan Pershing ve Sir Richard Branson gibi ünlülerin de bulunduğu Consumer Goods Forum4 sunuldu.

Consumer Goods Forum, toplam satışları 3 trilyon doların üzerine çıkan 650 şirketten oluşan küresel bir sanayi ağı. Etkinlik boyunca, hükümetin 2020'ye kadar arz zincirlerinde sıfır net ormansızlaştırma için Consumer Goods Forum'la ortaklaşacağı duyuruldu.

Bu afilli hedefle ilgili olarak Gears of Change Youth Media Project'ten5 Keith Brunner şunları söyledi: “Sanayi, eski tas eski hamam devam etmek üzere sivil toplumun kaygılarını asimile etmekte olağanüstü etkili oldu. Örneğin, Consumer Goods Forum'un 'sıfır net ormansızlaştırma'dan kast ettiği, dünyanın biyoçeşitliliği zengin ormanlarını kesmeye devam etmek, bir yandan da onları yıkıcı endüstriyel ağaç fidanlıklarıyla ikame etmektir. Onların gözünde ağaç ağaçtır, toplulukları veya biyoçeşitliliği sürdürüyor olup olmadığı önemli değildir.” Esasında, endüstriyel ağaç fidanlıkları ormanlara, mısır tarlaları yerli çayırlıklara ne kadar benziyorsa o kadar benzerler.

USAID6 elçisi Donald Steinberg, Rio'da dışarıda yapılan sanayi buluşmalarının öneminin altını çizdi. “Bunlar yan etkinlikler değildirler. Bunlar ana etkinliklerdir.” dedi.

Virgin Groups'un kurucusu ve biyoyakıtların en büyük savunucularından Richard Branson, Der Spiegel'de sanayinin rolüne vurgu yaptı: “İklim korunmasına bakmanın bir yolu ona bir ticari model gibi yaklaşmaktır, çünkü iklim değişimini durdurmak için tek seçeneğimiz sanayinin ondan para kazanmasıdır.”


Yeşil Ekonomi, Redd Ekonomisidir.

Bu yeşil ticari modelin mihenk taşı, REDD şeması: Reducing Emissions from Deforestation and Forest Degradation (Ormansızlaştırmaya ve Ormanların Bozulmasına Dayalı Salımların Azaltılması). Başlangıçta BM tarafından geliştirilen ve sonradan Dünya Bankası'nın üstelediği REDD, BM süreci içinde, toplumsal ve ekolojik etkileri ve karbon pazarından başka neyle fonlanacağının belirsizliği sebebiyle ciddi itirazlarla karşılaştı. Bunun yerine, BM dışında, yerel yönetimler düzeyinde REDD anlaşmaları ilerliyor: örneğin Kaliforniya, Chiapas (Meksika) ve Acre (Brezilya) arasında.

Rio'da bir tam gün süren başka bir etkinlik, Center for International Forestry Research7 (CIFOR) ve the Governors’ Climate Change Task Force8 (GCF) sponsorluğunda yapıldı. Odakta, benzeri REDD projelerini desteklemek ve özel sektör yatırımlarını tezleştirmek vardı. Kilit rolde ormanlara sahip ülkelerin (Brezilya, Endonezya, Meksika vd.) hükümet liderleri de oradaydı, Google ve Wildlife Works gibi özel şirketler de. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde etkinlikte, bu ülkelerde yaşayan, REDD politikalarından doğrudan etkilenecek olan ve onları en şiddetle suçlayan yerli halklardan ve yerel topluluklardan kimse yoktu.

15 Haziran'daki bir basın açıklamasında REDD'e Karşı ve Yaşama Taraf Yerli Halklar İttifakı REDD'i “yeni bir sömürgecilik dalgası” olmakla suçladı. REDD'in kirleten şirketlerin kirletmelerini azaltmak yerine karbon emen ormanlar satın almalarını sağladığını belirten Nahua Halkları'ndan Berenice Sanchez, şöyle konuştu: “REDD sadece kutsalları kirletmekle ve finansal spekülasyonu kamçılamakla kalmıyor, ayrıca Shell ve Rio Tinto gibi doğal maddeleri işleme endüstrilerine de yeşil yıkama işlevi görüyor.” İttifak uyarıyor: “Aldanmayın. Yeşil ekonomi ve REDD, gezegenin ele geçirilmesini oluştururlar. Rio+20 bir Yeryüzü Zirvesi değildir, Yaşamın DTÖ'leşmesidir.”

Büyük STK'lar şirketlerin kontrolü ele geçirmesine önayak oluyorlar. Avoided Deforestation etkinliğinde, International Union for the Conservation of Nature9 (ICUN) genel direktörü Julia Martin-LeFevre, doğayı korumanın yolunun “pazarların kapasitesinden, biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetleri için ödemeler [gibi stratejiler] yoluyla yararlanmak”tan geçtiğini anlattı. Ayrıca ICUN gibi büyük STK'ların da bu süreçte rol oynadıklarını ekledi: “Biz korunum organizasyonları, şirketlerle çok uygun düşeriz.”


Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji İnisiyatifi

Böyle şeffaf olmayan ortaklıklara doğru ilerleyen inisiyatiflerden bir diğeri de Sustainable Energy for All Initiative (SEFA)10. SEFA, yenilenebilir enerji talebini sermayeleştiren kuşkucul bir teşebbüs olmakla suçlanageldi. Biofuelwatch'tan Almuth Ernsting, 20 Haziran'daki, karlı “yeşil” sonuçların vurgulandığı etkinliğe katıldı. Amerika Merkez Bankası Başkanı ve SEFA Eşbaşkanı Chad Holliday, SEFA'yı, yaklaşık 50 milyar dolarlık taahütü ve ilk bildirisini imzalayan 50 ülkeyle, “şimdiye kadarki en büyük kamu-özel ortaklığı” olarak niteledi.

Ernsting, “Etkinliğin başlığına rağmen, BM açıkça 'SEFA'da içkin olarak tüm seçeneklere açığız' dedi, yani fosil yakıt seçeneklerine de. SEFA sözcüsü, enerji üretiminin 'enerji açığını' karşılamak üzere ölçeklendirilmesi gerektiğini iddia etti.” dedi.

Ernsting, SEFA'da saklı olan anlamın tam olarak ne olduğu açıkladı: “Bir Norveç hükümeti sözcüsü, Norveç'in kalkınmakta olan ülkeleri petrol ve gaza duacı edecek 'Kalkınma için Petrol' şemasını övdü. Afrika'nın büyük gaz kaynakları varmış ve Norveç bunların sömürülmesine cömertçe yardım etmeyi öneriyormuş. Norveç ayrıca büyük HES'ler için de eşit derecede önemli bir rol görüyor: 'Büyük HES'ler kolaylıkla idare edilebilen … ve Afrika'nın sahip olduğu büyük bir enerji kaynağı. Özel sektör bu alana daha çok yatırım yapmalı ve Norveç bir kez daha yardıma hazır.' Norveç SEFA taahütlerinin kilit fon sağlayıcılarından olduğuna göre, büyük HES'leri yenilenebilir enerjinin kilit türü seçmeleri, şüphesiz SEFA aracılığıyla daha çok büyük baraj yapılmasıyla sonuçlanacaktır.”


Ernsting, tahrip edici büyük-ölçekli hidroelektrik santralleri ve fosil yakıtlardan başka, SEFA'nın endüstriyel biyoyakıtları da desteklediğini belirtiyor ve ekliyor: “önümüzdeki onyıllar içinde, [SEFA] milyonlarca insanın daha topraklarından edilmelerine, geniş çapta bir gıda egemenliği kaybına, çevresel tahribata, ayrıca da daha yıkıcı iklim değişimine yol açabilir.”



Gerçek Çözümler

Sivil toplum karşılık veriyor. Şirket-olmayan kişilerin kritik karar alma süreçlerinde git gide daha az söz sahibi olması, BM İklim Değişimi ve Biyolojik Çeşitlilik Konvansiyonları'nda kitlesel protestolara yol açtı. Bu da bu etkinliklerin topyekün askerileştirilmeleriyle ve böylece BM'nin her geçen gün daha da DTÖ gibi görünmesiyle sonuçlandı.

The Cupola dos Povos – Rio'daki alternatif Halkların Zirvesi – 15 Haziran'da başladı ve tüm konferans boyunca devam edip 23 Haziran'da sona erdi. Dünyanın dört bir yanından onbinlerce kişi Halkların Zirvesi'ndeki çalıştaylara ve panellere katılarak dünyanın en ciddi krizlerinden bazılarına nasıl yanıt verileceğiyle ilgili stratejiler tartıştı. Bu etkinlikler gerçek, adil ve hakikaten ekolojik çözümleri aramak ve tanımlamak üzere organize edildi.

Halkların Zirvesi'nde neredeyse her gün yürüyüşler de vardı, bunların en büyüğü 20 Haziran'daydı. Bu yürüyüşün ana temaları, Brezilya'nın Amazon'daki ormansızlaştırmayı ve yerinden etmeleri ivmelendirmeye kapı açan yeni orman yasası ve Xingu nehri üzerine inşa edilmekte olan Belo Monte barajına karşı bildirilerdi. Belo Monte barajı dünyanın en büyük üçüncü hidroelektrik projesi olacak, 20.000'e yakın insanı yerlerinden edecek ve bu arada Brezilya'da 600 kilometrekare yağmur ormanını su altında bırakacak. Rio+20 zirvesinde 18 Haziran günü yerli halklar geçici olarak yapılmış topraktan barajda devasa bir hendek açıp nehrin yeniden akmasını sağlayarak protesto ettiler.

Halkların Zirvesi sonunda üretilen deklarasyon, toplumsal değişim için küresel mücadelenin muhtelif unsurlarının birleşmesinin önemine vurgu yaptı: “Halkların Zirvesi, küresel mücadelelerin gidişatında yeni bir döngünün başlangıcını sembolize eden bir andır. Kadınların, Yerli Halkların, Afrika kökenli insanların, gençliğin, ailelerin, köylü çiftçilerin, işçilerin, yoksulların ve Quilombos gibi geleneksel toplulukların, şehirlerde hakları için mücade edenlerin ve dini grupların arasında bir yakınlaşma yaratmıştır.”

Yine Rio+20 zirvesi sırasında tüm dünyadan yerli halklar Kari-Oka II buluşmasında bir araya geldiler. Narco-News'tan Brenda Norell şöyle açıklıyor: “Zirvede dünya liderleri doğadan kar etmenin yollarını ararken Yerli Halklar, ordunun çevrelemiş olduğu Kari Oca II'de kendi kamplarını yapıyorlar ve Kari-Oca II Deklarasyonu'nu ürettiler … dünyanın en büyük kirleticilerinin kirletmeye devam etmelerine ve doğadan kar etmelerine izin veren sahte karbon pazarı şemalarının durdurulmasını talep ediyorlar: 'Bizler Birleşmiş Milletler'in, hükümetlerin ve şirketlerin iklim değişimine yönelik büyük HES'ler, GDO'lu ağaçlar dahil genetiği değiştirilmiş organizmalar, büyük çiftlikler, zirai yakıtlar, biyoenerji, biyoyakıt, biyokömür, jeo-mühendislik, karbon pazarı, Temiz Kalkınma Mekanizmaları ve REDD+ gibi geleceği ve bildiğimiz anlamda yaşamı tehlikeye sokan yapmacık çözümleri terk etmelerini talep ediyoruz.

'Yapmacık çözümlerin Yeryüzü'nün dengesini yok etmesine, mevsimleri katletmesine, şiddetli hava yıkımları oluşturmasına, hayatı özelleştirmesine ve insanlığın hayatta kalışını tehdit etmesine izin veremeyiz.

'Yeryüzünün varisleri olarak gençlik, önceki nesillerin uğruna mertçe savaşmış oldukları doğal kaynaklardan kalan ne varsa savunmaya devam etmekte yaşamsal bir rol oynamaktadır. Onların eylemleri … daha küçük kardeşlerinin ve sonraki nesillerin geleceğini tayin edecektir.

'HES'lere ve suyumuzu, balığımızı, biyoçeşitliliğimizi ve gıda güvenliğimize katkı koyan ekosistemleri etkileyen diğer tüm enerji üretme biçimlerine karşı mücadeleye devam edeceğiz. Topraklarımızı monokültür ekimlerin, doğal kaynakları sömürücü sanayilerin ve diğer çevresel olarak yıkıcı projelerin zehrinden korumak için, yaşam tarzlarımızı sürdürmek için, kültürlerimizi ve kimliklerimizi korumak için çalışacağız. Geleneksel bitkilerimizi ve tohumlarımızı korumak için, kendi ihtiyaçlarımızla Toprak Ana'nın ihtiyaçları ve onun yaşamı sürdürme kapasitesi arasında dengeyi muhafaza etmek için çalışacağız. Dünyaya bunun yapılabilir olduğunu ve yapılması gerektiğini göstereceğiz. Her durumda, dünyanın her köşesinden Yerli Halklar'ı ve iyi niyetli yerli-olmayan dayanışmaları bir araya getirip, gıda egemenliği ve gıda güvenliği mücadelemiz için bir dayanışma örgütleyeceğiz.

'Yeryüzünün bir parçası olarak yeryüzüyle denge içinde geleneksel yaşam tarzlarını sürdüren Yerli Halklar, karşılaştığımız sayısız kriz için çözüm arayışlarımızda bize ilham verebilir.'”



1“Brainwash” (beyin yıkama) sözcüğünden türetilen “greenwash”, şirketlerin, devletlerin ve kurumların, çevresel sorumluluğa sahip olduğu imajını vurgulamak amacıyla yaydığı yanlış bilgi ve propaganda için kullanılıyor.
2Yazar “green economy” (yeşil ekonomi) ile “greed economy” (açgözlülük ekonomisi) arasında kelime oyunu yapıyor.
3Ormansızlaştırmadan Kaçınma Partnerleri
4Tüketici Malları Forumu
5Değişimin Vitesleri Genç Medya Projesi
6United States Agency for International Development: ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı
7Uluslararası Orman Araştırmaları Merkezi
8Valilerin İklim Değişimi Çalışma Kolu
9Doğanın Korunumu için Uluslararası Birlik
10Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji İnisiyatifi

No comments:

Post a Comment