Saturday, August 6, 2011

Yiğit Bulut’un Yaratıcı Zekasının İncelemesi

Yiğit Bulut’un 2 Ağustos 2011 tarihinde Haber Türk’teki köşesinde yazdığı "Big Bang" gibi bir varsayım rahatsız etmiyor ama "yaratıcı zeka" derin rahatsızlık yaratıyor başlıklı yazısının incelemesidir*:

Yazı evrimi ve evrimcileri "yeni dünya düzenine uygun köksüz-özsüz" insan oluşturma projesinin en önemli parçası ilan ederek başlıyor. Buradaki özsüz ve köksüz insandan kasıt tam olarak nedir bilemiyorum ama bir insanın kendini bir hayvan, doğanın bir parçası olarak görmemesidir asıl köksüz ve özsüzlük. 'Vatansız, ırksız, dinsiz' insanlar ve bunu mümkün kılan araçlar hoşgelir sefa getirirler ancak 'evrim'in bilimsel aydınlanma ve kendini tanıma harici bir sosyal şekillendirme unsuru olduğunu iddia etmek gülünç. Tıp biliminin ilerlemesi de sosyal-kültürel olarak pek çok değişime yol açmıştır, açacaktır ama tıp en başta değişime yol açmak icin varolmamıştır.

Yazı, başlığı itibarıyla “Big Bang”i bir varsayım olarak kabul ediyor, ancak “Big bang”in “yaratıcı zeka”dan daha fazla bilimsel olarak ispatlanabilir olmadığını iddia etmek; araştırmayıp okumayıp kendini ve başkalarını, belki de bilerek ve isteyerek, cahil birakma ya da buna çanak tutma niyetinde olmak anlamına gelir. Big bang yapılan gözlemlere dayanarak ortaya atılmış ve bu bağlamda yapılan birçok tahminin doğrulanmasıyla güçlenmiş, evrenin geçtiği süreçleri açıklayan ve geleceği hakkında öngörüde bulunabilen kendi içinde tutarlı, yeterince sınanmış bir teoridir. Hatta bugün Big Bang’in sınanması sırasında elde edilen veriler, yapılan hesaplamalar Big Bang’in ötesine, öncesine[1] uzanan yeni teoriler doğurdu. “Patlama” yerine “yaratıcı zeka”nın konması, sonrasındaki genişlemenin “yaratılışın bir parçası” olarak tanımlanması kabul edilemez çünkü bu tanımlama -salt süreçlerin kendisini tasvir edemeyişini geçtim- süreçlerin arkasindaki bilimsel nedenleri, evrenin evriminin devamında ne olacağı gibi soruları açıklamak, anlamak üzere hiçbir temel sağlamaz, asıl tıkanıklık o zaman oluşur.

"Big Bang"e inanmak "yaratıcı"ya inanmaktan neden daha mantıklı sorusuna gelince, “büyük bir patlama olduğunu”** düşünmek icin nedenlerimiz var, yaratıcıya inanmak içinse sadece inancımız[2]. İnanmayi düsünmeye tercih edenler de olabilir ancak neden oldu, nasıl oldu sorularına “yaratıcı zeka” yaptı ya da “yaratıcı” öyle istedi de ondan, diye yanıt vermek, az önce de değindiğim gibi, elde bulunan gözlemler ve verilerin, ardında ve arasindaki nedensel ilişkileri çözmek bağlamında bir çıkmaz sokaktır. Evrenin olusumu ve evrimini açıklarken "yaratıcı"ya başvurmak ancak bir epilepsi hastasının krizlerini "içine cin girdi de ondan" diye açıklamak kadar mantıklıdır. Nasıl “ben cin diyorum sen kaslardaki kasılma de işte ne farkeder” dediğimiz anda o hastalığın nedenlerini ve tedavilerini aramak yerine dualardan büyülerden medet ummaya başlamış olursak, evrenin oluşumu ve evrimi için yaratıcı zeka açıklamasını getirdiğimizde de ötesini merak etmekle ilgili tuhaf dogmatif bir muafiyet talep etmiş oluruz.

Big Bang değil de Yaratıcı Zeka  (teorisi) diyelim. Sadece kelime oyunu yapmıyorsak, Yaratıcı Zeka teorisinin Big Bang teorisinden farkı nedir? Ne gibi çıkarımları ve kestirimleri vardır? Test edilebilirler mi? Tüm kestirimleri Big Bang ile aynıysa neden ölçemediğimiz/kanıtlarını göremediğimiz Yaratıcı Zeka teorisini Big Bang’e tercih edelim? Yok eğer gözlemleri, kanıtları, çıkarımları, kestirimleri, ‘her şey’i aynıysa yaptığımız şey sadece bir kelime oyunundan mı ibaret, amaç nedir?



Aslında belki yazının en başında değinmem gereken bir nokta da Big Bang ile ilgili soruların cevaplarının neden evrimcilerden istendiği. Bu tabi retorik bir soru olurdu, asıl istenilenin bilimsel cevaplar almak değil politik çıkarımlar yapmak olduğu açık. Ayrıca bu soruların cevaplarının “evrim sorgulanamaz, kabul edilir, bu bilimdir” diyenlerden alınamaması da çok normal çünkü öyle kişiler ya zaten basitçe yoklar ve burda yanlış resmedilmeye çalışılan bir durum var ya da o kişiler evrimin, dolayısıyla bilimin sorgulamakla başladığını bilmiyor veya yanlış biliyorlar. Her neyse, “Evrim bir bilimdir, sorgulanabilir, yanlışlanabilir, dünyada yaşamın ne süreçlerden geçtiğinin, kanıta dayanan, kendi içinde tutarlı, yeterince sınanmış bir açıklamasıdır” [***] diyen biri olarak yazmaya devam edeyim.

Neden patlama oldu? Neyin içinde oldu? Öncesinde ne vardı? Sebep-sonuç döngüsü neydi? Bu soruların çoğuna henüz tatmin edici bilimsel cevaplar vermekten uzağız, ancak bu bizi “Big Bang’den önce ne oldugunu açıklayamıyorsun, ben de buna yaratıcı diyorum işte” hatalı çıkarımına götürmemeli. Kozmolojik argüman olarak da bilinen bu argümanın daha ayrıntılı bir incelenmesini Şüpheci Melek’in blogunda okuyabilirsiniz. Big Bang’e kadar rasyonel düşünceyi sürdürüp, Big Bang’in öncesinde ne vardı, sebep-sonuç döngüsü neydi diye sorduktan sonra, henüz (yeterli) bilimsel açıklaması olmadığını görünce rasyonel açıklamaları bir anda terkedip “cevap yaratıcı işte” demek sizce de biraz tutarsızlık olmuyor mu?

Bilimin (prensipte bilimin konusu olan kavramlar söz konusu olduğunda) tamamlayamadığı her açıklamaya, eksik bıraktığı her denkleme tanrıyı yerleştirmek “Boşlukların tanrısı” dediğimiz kavramı doğrur. Ve bu boşluklar dolduruldukça, açıklamalar geldikçe bu tanrının safları da geri çekilmek durumunda kalır. Bilim, her alanı doldurup kaplayamayabilir, böyle bir iddiası da yoktur ancak yaratıcı bir zeka ya da tanrının varlığını da bilimin alanı üzerindeki boşluklarda gerçeklemeye çalışmak sonlu bir  t zaman sonrasında tartışılabilecek çok küçük bir alan bırakabilir.

Yazıdaki bir başka iddia da “evrim saçmadır” demenin bu ülkede kolay olmadığı. Ne yazik ki “evrim saçmadır” demek bu ülkede çok kolay, ve daha da kolaylaşması için büyük çaba sarfediliyor (bkz sekil 1 a ilgili yazı). Yapılan demogojinin, varolan küçük ama sesi güçlü çıkan toplamı da bir takım “insanları köksüzleştirme-özsüzleştirme” projesinin parçası kılma edebiyatının aksine, evrim lobisi Türkiye’de hala çok zayıf. Söz konusu şahsın şanssızlığı (ya da şansı mı demek lazım) ve bu izlenimi edinmiş olmasının sebebi, söz hakkı verdiği bir iki evrimcinin de gerekli cevapları vermek için yeterli bilgi ve donanıma sahip olmasıydı sanirim. 

Son olarak, insanlığın yönünü “bilim” çizmez (inanın çizseydi ben bu yazıyı yazmak durumunda kalmazdım) yapılan siyaset ve izlenen politikalar çizer, bizim şu anda bunları yazarak yapmaya çalıştığımız gibi. Bilim tek başına "insan" için yeterli olmasa da gereklidir. Kişinin kendini tanımlamak ve tamamlamak için ihtiyaç duyduğu bilgiye, donanıma, anlayışa sahip olması icin rasyonel düşünce önemli ve verimli bir araçtır. Elbette inanç dinamiklerine yönelen, inancı kendilerine araç olarak seçenler de olacaktır ancak her insanın kendini tanımlamak ve tamamlamak için her noktada inanç dinamiklerine yöneldiğini söylemek en az tersi kadar geçersizdir.



*Yazıyı hazırlarken eleştiri ve eklemeleriyle katkı koyan arkadaşlarıma teşekkür ederim.
**Yazıdaki "büyük bir patlama" gibi sözcükler yazarın kendi kullandığı indirgemeci sözcüklerdir.
***Evrimi Anlamak: Bilimin Doğası





[1] Big Bang’in öncesinden bahsetmek göründüğünden daha karmaşık bir konu aslında. Big Bang uzay ve zamanın bir olduğu bir durumdan bahsediyorsa, yani zaman Big Bang ile başladıysa, öncesinden bahsetmek ne kadar mümkün? Ancak Big Bang’in öncesi olsa da olmasa da yazarın savları yanlış ve ben şimdilik Big Bang’in öncesi şeklindeki kullanımımı sürdüreceğim.
[2] "Akşamki partinin çok güzel olacağına inanıyorum"daki inanç değil, tanrıya perilere cinlere inanıyorumdaki inanç, iman. Türkçe’de maalesef inanç kelimesi için İngilizce’deki “belief” ve “faith” kelimelerinin ayrımı yok. İlkinde inanılan şeyin doğru olduğuna dair beklentiler somut nedenlere -örneğin parti için çok güzel bir yer ayarlamışsınızdır, tüm hazırlıklar tamam, tüm sevdikleriniz davetlidir vs- dayanır. İkincisindeyse somut nedenler olmaksızın, bir önkabul sözkonusudur. Bunun konu hakkında belki de başlı başına bir yazı hazırlamak gerekebilir.

No comments:

Post a Comment